deniz
annesinden şamar yemiş
kirli saçlarını taramayan
nazlı, haylaz cici bir kız
şehlâ bakışlar ardında
uyuyan bir giz
deniz
bir çocuğun ellerinden
daha küçük ellerini
dolaştırınca üşüyen tenimde
alevler yükselir
fırtınalar kopar
volkanlar patlar
kerbela gibi kızgın
içimin girift dehlizlerinde
sulara yansıyan gözlerin aksi
ruhları saran serin bir su sesi
omuzlarından beline dökülen
târumar saçlarını durmadan
hâ bire hâ bire yüzüme
yüzüme vurup duran
içinde koca bilmeceler gizleyen
doğanın öz be öz kızı
deniz ondördünü çoktan aşmış
on yedisini hiç yaşamamış
serpilmiş de büyümüş
büyümüş de küçülmüş
hâlâ hırçın
hâlâ azgın
sevgilisini yitirmiş bir liseli gibi
gelip-gidiyor gidip-geliyor
durmadan kıyılarda
deniz şu an uyuyan
uyudukça büyüyen
büyüdükçe güzelleşen
anlaşılmayan
kaprisleri bol
annesinden, evinden
minnoş kedisinden
begonyalı balkonlarından kopan
sokaklarda sürünen
koca kafalı bir kız
siz bir bilseniz
ah bir bilseniz
o hâlâ bir çocuk
ağlıyor durmadan kıyılarda
saçları dağınık
zülfü perişan
gözleri ıslak
morarmış ağzı, burnu
bilmem ki acıdan mı
yüreğindeki sancıdan mı
taşlara vuruyor habire saçlarını
ne ağıtlar yakıyor
ne ağıtlar yakıyor
ah bir bilseniz!…
26.7.2001
topçular – eskihisar